Altın Siyanür ve Kaz Dağları Hakkında Bilmemeniz Gerekenler(!)




                                                                                                                Görsel: #PawelKuczynski

1- Siyanür tartışmasız dünyadaki en zehirli maddelerindendir. 1 gr siyanür 10 kişi 2-3 dakikada öldürür. Solunum yoluyla, su/yiyecekler ile ağızdan ve temas (dokunma) yoluyla vücuda geçer.  

2- Altının insan yaşamı için hiç bir önemi yoktur! Altın değerli olabilir. Değerli olmakla önemli olmak birbirinden tamamen farklı şeylerdir. 
Hava bedava mesela yada su azıcık değerli ama nefes almak ve su insan için çok önemlidir. Recep Tayip Erdoğan Türkiye için önemli olabilir ama değerli olup olmadığını konusu tartışılır.  

Dünya üzerinde var olan altının çok az bir miktarı elektronik ve teknolojik ürünlerin yapımında, gene az bir kısmı mücevher yapımında kullanılırken çok büyük bir kısmı ülkelerin merkez bankalarının kasalarında öylece dururlar. 

Devletlerin merkez bankalarında bulunan altın miktarı o ülke parasının değerini belirlemede önemli bir etkenlerdendir.

Emperyalist sömürgeci sermayenin altın çıkarmak için, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri tercih etmesinde ki birinci neden üretim maliyetlerinin düşük olmasıdır.

Altının üretim maliyeti yaklaşık yarı yarıyadır yani; 1 ons altının üretim maliyeti 700-800$ altının ons fiyatı bu gün itibari ile (9 Ağustos 2019) 1.503$ bu karlı işi neden devlet yapmıyor da yabancı sermayeli özel şirketlere yaptırıyor?

Kaldı ki Kanada'ya zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasından dolayı, “geleceğin ülkesi” denmiştir. Ama ne hikmetse bu Kanada şirketleri kendi ülkelerindeki altını çıkarmayıp bok varmış gibi ülkelerinden binlerce km uzaktaki Türkiye'yi tercih ederler.

Dünyada toplam 108 tane Kanada sermayeli altın üretimi yapan firma olmasına rağmen bunlardan tamamı Kanada'da değil az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde altın çıkarmaktadır? Nedeni 1997 yılında Kanada'da siyanürle altın üretiminin  kamu yararı olmadığı için tamamen yasaklanmış olmasıdır. Kanda'da kamu yararına aykırı olan siyanürle altın üretim faaliyeti Türkiye de nasıl kamu yararına uygun olabilir? 

Üretilen altın o ülkenin kasasına girdiği an altın miktarı ile orantılı olarak o ülkenin parası değer kazanır. Yani dolar artar başka bir deyişle TL değer kaybeder. 

Parası değerlenen emperyalist sömürgeci devletler daha da güçlenirler ve daha büyük karlar elde edebilmek için dünyanın başka ülkelerinde kendileri için yeni yatırımlar(!) yaparlar ama yaptıkları aslında o ülke insanları ve doğası için ölümdür.

2004 yılında çıkarılan maden kanunu ve 2007 yılında düzenlenen yönetmelik ile yerli/yabancı sermayenin önü açılmış oldu.

Türkiye'nin hemen her köşesinde bu tür görüntüleri görmek mümkün. 

Yabancıların Türkiye’de sahip oldukları maden alanı 150 bin kilometrekare alanı kapsıyor. Bu alan Türkiye yüzölçümü’nün yüzde 19'u.

2004’te yürürlüğe giren ve adeta “madencilik sektöründe sömürgecilik” döneminin başlamasını sağlayan 5177 sayılı yeni maden yasası ve bazı yasalarda yapılan değişiklikler ile yabancı şirketler maden ruhsatı almak için adeta Türkiye’ye akın etti.

80 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca 1500 tane maden ruhsatı verilmiş iken, son 10 yıl içerisinde 43.500 maden ruhsatı dağıtıldı.

Küçücük Artvin'de bile, 325 tane maden ruhsatı var. Haritada baktığınızda kuzeydoğuda küçücük bir il olarak görürsünüz, ama o küçücük ilde 325 tane maden ruhsatı alan var. 
İnanamazsınız, nasıl olabilir diye. 170 tanede hidroelektrik santral var. Bütün Çoruh Vadisi zaten barajlarla kapanmış durumda. Bu insanlar ne yapacak, nerede yaşayacak diye düşünen yok.

5177 sayılı yasa ile madenden "Devlet Hakkı" (MADDE 87) maden türüne göre %1 ile %4 olarak belirlenmiştir. (altında sanırım %2) 

Yabancılar, daha çok altın, gümüş başta olmak üzere değerli madenlere ciddi yatırımlar yapıyorlar ve yasalarda bunlara göre değiştirildi. 
Türkiye sermayeli firmalarsa ya yabancı şirketlerle ortak olma yoluna gidiyor yada mermer gibi getirisi daha az olan ama daha az yatırım gerektiren angarya işlerle uğraşıyor. Bunların dışında kalan Türkiye sermayeli az sayıdaki firma da çıkarılan madenleri ham madde olarak ihraç ediyor!

Üretiyoruz, hamallığını yapıyoruz, çıkarıyoruz ve ham madde olarak çok ucuz fiyatlarla madenlerimizi yurt dışına satıyoruz.

Yasalar emperyalist sömürgeci sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları için değiştirildi derken anlatılmak istenen ve yapılan örneğin şöyle:

Kazdağları bölgesinde  338 ton altın rezervi var. Bu altının tamamının çıkartılması mümkün değil bunun ancak yüzde 75’i çıkartılabiliyor, ama biz tamamını çıkarttıklarını düşünelim, hesaplarımızı buna göre yapalım. Bu rezervlerin tamamı için 2,5 Milyar ton kayaç çıkartılıp
parçalanacak, kayalar parçalanacak, toz haline getirilecek. 1 ton kayaç için standart bir değer 3 ton su kullanılması gerekiyor. Dolayısıyla 2,5 milyar ton kayaç için, 7 milyar ton su kullanılacaktır. 7 milyar ton su Çanakkale’nin ve Balıkesir’in tüm barajlarında bulunan yerüstü ve yeraltı sularının tamamına yetmiyor.
2,5 Milyar ton kayaçın işlenmesi için yaklaşık 400 bin ton siyanür kullanılması gerek.

Örneğin nikel üretimi ve madenciliğinde kapitalist sermayedarın çıkarlarını korumak için farklı yöntemler olmasına rağmen yasa ve yönetmelikle en ucuz ancak en tehlikeli yöntem olarak bilinen “sülfürik asit liçi” yönteminin kullanılmasına göz yumuluyor.

1 ton nikel cevherin işlenmesi için yaklaşık 400 kg sülfürik aside ihtiyaç var. “sülfürik liçi yöntemi” geriye tonlarca sülfürik asit içeren atık madde ile çevre ve insan sağlığında onarılması imkânsız tahribatlar bırakıyor.

Altın üretiminde ise kullanılan siyanürlü atık çözeltinin arıtılması gerekir yani çözeltide bulunan siyanür miktarının düşürülmesi “bertaraf edilmesi" gerekir.

Kimyasal oksidasyon yönteminin (başlıca kimyasal arıtma süreçleri SO2/HAVA ile H2O2 (hidrojen peroksit) süreçleridir) maliyetinin yüksek olmasından ötürü doğal bozunma (siyanürlü çözeltinin büyükçe bir havuza biriktirlmesi) yöntemi kullanılıyor. 
Ayrıca kullanılan siyanürün geri dönüştürülmesi ve doğa ile etkileşime girmeksizin üretimde tekrar kullanılması teknik ve teknolojik açıdan mümkünken maden arama ve çıkarma izni verilmesi için talancı şirketlere yasa ve yönetmelikle böyle bir şart koşulmamış.

Kimyasal oksidasyon yöntemi ile atık çözeltideki siyanürün tamamın yok edilmesi 2-3 saat sürüyor. 
İnsan, doğa ve çevre sağlığından ziyade talancı altın şirketinin maddi çıkarları gözetilmiştir.

Siyanürü doğal bozunma yoluyla bertaf etmek için altın üratimde kullanılan siyanür çözeltisi büyük havuzlarında toplanır. 
Burada amaç siyanürlü bileşiklerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik proseslerin kombinasyonu neticesinde bozulmasını sağlamaktır. Güneşin etkisi, ph değerlerine bağlı olarak bu süre ortalama 80-100 gündür. Ama o 100 gün hiç bitmez çünkü üretim yapıldıkça çıkan siyanürlü çözelti sürekli burada biriktirilir. Kaldı ki sıcak aylarda siyanürün doğal bozunması hızlı olurken, sonbahar aylarında ve kış mevsiminde bozunma çok yavaş veya hiç gerçekleşmemektedir.

Rüzgar vb etkenlerle de (Çanakkale Türkiyede' ki en rüzgarlı bölgelerindendir) havaya, havuzun sızdırma ihtimali ile de toprağa karışmaktadır.

Havuzun teknik açıdan sızdırmaz olması gerek ama ama ama maden sahası 1. derece deprem bölgesinde. Bitmedi çözeltide ki ağır mettaler ise havuzun dibine çökecek yıllar boyunca burada birikecek şirket 10-15 yıl sonra işi bittiğinde havuzun üzerini toprakla örtüp defolup  gidecek.

Türkiye’de maden arama ruhsatına sahip yabancı ya da yabancı ortaklı yüzlerce şirket var. İşte onlardan bazıları:


Rio Tinto: Ünlü yahudi dolar milyarderi ROTHSCHILD Ailesi‘ne ait rio tinto’nun işlettiği bor, boraks ve bor tuz yatakları Balıkesir, Susurluk, Bandırma, Balya, Sultançayırı bölgesinde. Ankara, Eryaman, Sincan, Güdül, Kazan, Beypazarı ve Eskişehir-Sivrihisar yöresi trona (doğal soda) ve bor maden sahalarına sahip. Bu alan yaklaşık 450-500 kilometrekare büyüklüğünde.

Anatolia Minerals: Sivas, Malatya ve Tunceli ile Ovacık bölgesindeki altın, gümüş ve bakır yataklarını işletmekte. Bu alanlar Gümüşhane, Artvin ve Kayseri’ye kadar uzanan 700-750 kilometrekare. bu şirketin adana saimbeyli ve tufanbeyli ilçelerini kapsayan sahalarda elde ettiği çinko madeni işletme ruhsatı 700 kilometrekareden büyük. Ayrıca Yozgat Boğazlıyan, Yenipazar ve Sarıkaya’da, bir bu kadar bakır madeni işletme ruhsatına sahip.

Odyssey Resources: Ordu-Fatsa ve Zaviköy bölgesinde bulunan altın, gümüş, çinko ve bakır madenleriyle ilgili 250 kilometrekarelik bir alanın ruhsatına sahip.

Eldorado Gold: Kanadalı şirket; Uşak-Eşme Banaz Katrancılar Köyü ile Kütahya- Gediz ilçesi Murat Dağı eteklerinde işletme ruhsatına sahip. Aynı şirket İzmir Efem Çukuru bölgesindeki altın madeni yataklarının işletmesini de aldı.

Çevre etki değerlendirme (ÇED) raporu alamayan yada halk mücadeleleri sonucunda tepkiler üzerine faliyetini dudruran firmalar bir süre sonra arsızca ismini değiştirek yakın alan ve bölgelerde faliyet izini almak için yen başvurular yapıyor, örneğin daha önce de, Bergama’da altın çıkartan eurogold altın tekeli, ismini değiştirerek, normandy ve newmont, son olarak da koza şirketi adını almıştı.

Türkiye’nin yeraltı kaynakları Türkiye'nin elinden çıkmakta yer üstü kaynakları ise yakılıp, yok edilip havası, toprağı, suyu zehirlenmektedir edilmektedir.

Son maden yasası ile Türkiye madenlerinin tamamı yabancı şirketlerin ve angloamerikan şirketlerin eline geçmmektedir. Madenlerin bu durumu Türkiye’ye gelecekte madenler konusunda çok sıkıntı yaşatacak çünkü doğal yer üstü kaynakları gibi bu kaynakların da alternatifi yok.

Son Söz:

Yazının tamamını okuduğunuzda kesilen 200-300 bin ağaçtan bahsetmeme hiç gerek olmadığını anlayacaksınız. Çünkü şu an çağrı yapılsa 300 bin kişi eline bir fidan alıp yarın gider 300 bin fidanı dikeriz o işin en kolay kısmı.

1-Olayın 200-300 bin ağaç meselesi değil bir ülkenin ve o ülkede yaşayan ve gelecekte yaşayacak olanların (bizim çocuklarımız) geleceğinin yakılıp yok edilmesi olayıdır anlayın!

2-Kazdağları ile gündem olsada Türkiye'nin neredeyse hemen her bölgesinde açılan madenlerle doğanın katledilerek toprak, s u ve hava gibi insan için en ÖNEMLİ doğal kaynaklarımızın zehirlenmemesi yeraltı zenginliklerimizin emperyalizme yerli işbirlikçileri tarafından peşkeş çekilip yağmalanmasına karşı başta barolar, meslek odaları ve tabibler birliği olmak üzere  bir çok sivil toplum örgütü üyeleri ve binlerce çevrecinin 20 yıldır mücadele ettiğini bilin. 

Bu ülkede 3 kuruşluk aklını ve vicdanını emperyalist sömürgecilere satmış satılmış siyasetçileri varsa 17 yaşında derelerimiz özgür akacak diyerek heslere karşı mücadele eden Erzurum Tortum'lu Leyla Yalçınkaya'ları da var. "Devlet kimdur yav? Halkız biz halk, halk, devlet bizim sayemizde devlettir" diyen Havva Anaları da var. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünya Nereye Gidiyor

ağlayan adam fethullah gülen ve nur cemaati ve dershaneler